Laktoz intoleransının tanıtılmaya ihtiyacı yok. Son derece yaygın, hatta düşündüğünüzden daha yaygın bile olabilir.  NIH e (Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü) göre dünya nüfusunun %68 i laktozu (doğada sadece sütte bulunan süt şekeri) rahat bir şekilde sindiremiyor. Hatta herhangi birimizin laktozu sindirebilmesi için atalarımızın genetik bir mutasyona uğraması gerekti. İnek sütüyle sorun yaşamayan yetişkinlerin ortalama %35 inin soylarının Avrupa’ya dayandığı biliniyor. “Laktoz toleransının sadece gelişmesi bile aşağı yukarı 20.000 yıl sürdü – evrime göre 1 dakika sayılır – ancak bunun gerçekleşmesi için oldukça güçlü bir seçici baskı gerekti.” 

Laktoz intoleransının dereceleri vardır. Bazıları süt şekerlerini sindirirken sadece biraz zorlanıyor. Bu çok önemli bir durum değil ve bu kişiler sundae dondurma yemenin sonuçlarını bile bile afiyetle yiyorlar. Spektrumun diğer ucunda ise laktoza tamamen intoleransı olanlar var. Bu kişiler laktozun her halinden, şeklinden ve zerresinden uzak durmak durumunda olanlar. Süt şekerleri piştiğinde etkisini kaybetmiyor ve içinde olmasını asla tahmin etmeyeceğiniz işlenmiş gıdaların içinde saklanabiliyor. Gerçek laktoz intoleransı olan kişilerin tükettikleri yiyecek ve içeceklere inanılmaz derecede çok dikkat etmesi gerekiyor. Birçok kişi ise spektrumun ortasında bir yerlere düşüyor ve seçim yapacak şansları oluyor – tereyağı ve krema kullanarak yapılmış bir bisküviyi yulaf sütünden latte ile eşleştirip dengeyi sağlayabiliyorlar.  

“Büyük bitki bazlı süt pazarı ” çözümü satabilmek için laktoz intoleransı problemini popülerleştirdi mi? Kesinlikle evet. Peki bu yasal mı? Aslında, evet.

Süt için sağılan büyük baş hayvanları yetiştirmek ve bakmak için gerekli olan toprak ve su miktarı ve tabi ki bunlardan kaynaklanan atıklar, artı ürünlerin işlenmesi ve sevkiyatı, laktoz sorunu olsun olmasın, birçok müşteri için endişe verici bir konu. Birçok kişi geleneksel sütlü ürün üreticiliğinin çevresel ayak izinin çok büyük olduğunu düşünüyor, bu yüzden bitki bazlı sütlü ürün alternatifleri üretmek çekici bir opsiyon oluyor. 

Bitki bazlı süt üretimi için gerekli su ve toprak ile sevkiyat gibi faktörleri de göz önünde bulundurmak önemli. Örneğin badem ağacı, büyümek için ihtiyaç duyduğu suyun fazlalığı ile biliniyor. Çevresel ayak izi bakımından hangi sütün daha iyi olduğu ile ilgili bir iddiamız yok. Bu konuda müşterilerinizin seçeneklerini araştırıp değerlendirmiş olduğuna ve onların geri bildirimlerine güvenebilirsiniz.

Düşünün:

• Yağ 
• Lif 
• Lezzet 

Bitki bazlı bir sütün besin öğeleri tüketicinin algısında ve reçeteler ile içeceklerdeki performansında büyük rol oynuyor. Yer bademi gibi bitkilerden elde edilen bazı sütler ilave lif barındırıyor. Hindistancevizi sütü yağ oranını artırarak fırınlanan bir ürünün ya da kremanın performansını etkileyebiliyor. Besleyicilik açısından bakıldığında, soya sütü mevcut alternatif sütler arasında inek sütüne en yakın olanı, ancak birçok kişi lezzet bakımından beklentiyi karşılayamadığını düşünüyor. 

Lezzet faktörünü unutmayın! Günümüzde müşteriler kendileri ve gezegen için iyi ürünler arıyorlar, evet, ama bu ürünlerin aynı zamanda inanılmaz lezzetli olması gerekiyor. Yulaf sütünün popülaritesi kremamsı doğal lezzetinden kaynaklanıyor. Hindistancevizi, fındık ve kajudan elde edilen sütlerin beliğin bir çeşnisi olabilir ve bu hem içeceklerin hem pişmiş ürünlerin lezzetini bir adım öteye taşıyabilir. Mevcut ürün alternatiflerini ve üretici firma sayısının çokluğu işletmenizde kullanabileceğiniz ürünleri seçmeden biraz araştırma ve tadım yapmanız gerektiğine işaret ediyor.